SKYLIFE Aralık
2000
Akgün AKOVA
Kendimi ne zaman Osmanlı Dönemi'nden kalma bir yapının içinde
bulsam aklıma padişahlar,sadrazamlar, yeniçeriler,sultanlar,
halayıklar, doğancılar, tulumbacılar, cariyeler, müneccimler
ve onlara yakın sayısız insan silueti doluşur. Tarihin örtüp
gizlediği zamanların gölgesinden sıyrılırlar ve bir anda odalarda,
bahçelerde,ve meydanlardaki yerlerini alırlar Bazen kımıldarlar da... Bir
ok bir kaleye doğru uçar; bir ferman açılır, bir şehzade koşarak merdivenleri
çıkar. Bu yüzden Top kapı Sarayı'nın bahçesini gezerken,isterim ki orada
vezirleriyle konuşan padişahların insan boyunda heykelleri olsun.Bir köşede
yola çıkmak için sabırsızlanan bir at heykeli bulunsun. Başka bir köşede
bir şahinci, kuşunu salmaya hazırlansın. Oyun oynayan şehzadelerin heykelleri
bahçeyi şenlendirsin.Ya da Bursa'da, Koza Han'ın avlusunda ipek ve baharat
taşıyan develerle, kervancıların heykelleri bizi karşılasın. Bu yüzden Şekip
Davaz'ın düş gücü, bilgi ve emeğin mükemmel bileşimiyle yarattığı kırk hokkabaz
heykelini gördüğüm zaman büyük bir heyecana kapıldım ve At Meydanı'nda ilerleyen
bir şenlik alayının içinde buldum kendimi! Padişah,İbrahim Paşa Sarayı'nda
hazırlanan bir loca da oturmuş,geçidi izliyordu.Belli ki, bir şehzadenin
sünneti ya da doğumu kutlanıyordu.Çevremde davulcular ve zurnacılar dört
dönmekte; hokkabazlar, Perende bazlar, cambazlar hünerlerini göstermekteydiler
Karagöz'le Hacivat'ı hemen tanıdım. Güreşçilerin yanından geçtikten sonra,kılıcı
bedenlerine sokup çıkaran delilerden ürktüm.Köçekleri,kasebazları seyrettim
soytarılara güldüm Kuşbaz cücenin elinde tuttuğu kuşla gösterdiği marifetlere
şaştım kaldım.Bir elinde ki yumurtayı öbür elindeki küçük örtüyle kaybeden
göz bağcıya ise akıl sır erdiremedim.Onların arsındayken belleğimi bugüne
çevirmem kolay olmadı. Osmanlı İmparatorluğu döneminde yapılan şenlikler,bizlere
dönemin sivil yaşamı konusunda önemli ipuçları veriyor. Müzikle birleştirilen
bu coşku, havai fişekler ziyafetler ve gösterilerle zenginleştirilmişti.
Bir anlamda, bugünün "halkla ilişkiler çalışmaları"na karşılık geliyorlardı.Süslü
kalabalık ve görkemli şenlik alaylarının içinde nalbantlardan sandalcılara
kadar esnaf da boy gösteriyordu.Kılıçlarla kalkanlarla,oklarla yazılan tarihin
tersine,barış ve neşe dolu olaylarla bezeli şenliklerin merkezinde, halkı
gülmekten yere yatıran hokkabaz takıma ve onları tamamlayan eğlence insanları
yer alıyordu.
Onların tarihin kapanan yitip gitmelerine gönlü razı olmayan Davaz, İnsan boyunda
ki heykellerini yaparak onları geçmişten çıkararak bugüne taşımaya karar verdi.Döneme
ve şenliklere ait kitaptan okudu minyatürler gördü,düşler kurdu.Topkapı Sarayı
müzesinde bulunan ve padişah III.Murad'ın oğlu ııı.Mehmed için verdiği sünnet
şenliğini anlatan,minyatürlerini Nakkaş Osman'ın yaptığı sürname'yi neredeyse
ezberledi.Giysileri,kumaşları inceledi,hokkabazların işlerini yaparken almış
oldukları duruşları tasarımladı.Metal ve demir borulardan iskeletler kurdu.Bunları
kaynakla birleştirip,iskeleti yaprak yaprak sünger plakalara kapladı ve her bir
hokkabazın ayrı ayrı anatomik beden yapısına ulaştı.İnce detaylar için sünger,
keçe ve ahşap parçalar kullandı.Sonra heykelleri tülbent türü renkli kumaşlarla
sarıp
polyester
ve cam elyafı ile kapladı.Ardından el,kulak,burun,gibi detayları işledi,Gerçek
kumaşlar kullanarak artık iyice canlanmaya başlayan heykelleri o zamanın giysileriyle
giydirdi. Makyajlarını, renk rötuşlarını yapıp yeniden polyesterledi ve bugüne
saldı.Hepsinin yüzün dışında,derin bir hüzün yada acı taşıyan anlamlarla donattı.Böylece
yaşadıkları çok öte bir zamanında yeniden canlandırdığı bu güldürü ustalarına
k endi kişisel sanat yorumunu da kattı. Heykellerine Bağdatlı Raşit,Üsküdarlı
Dilaver,Tavşan Osman,gibi adlar koydu, hayatlar biçti.Bunlardan birinde, Cambaz
Vehbinin şenlik
alayına katılış öyküsünü şöyle anlattı:"Bir yaz akşamı gökyüzüne yükselen
ateşten fıskiyeler, ışıklı şekiller gördü ve bakakaldı.İstanbulun dar
sokaklarında onları kaybetmemeye çalışarak, kah koşarak kah yürüyerek
gece boyunca hiç arkasına bakmadan Aynalıkavak'a geldi.Hayatının şimdiye
kadar boşa geçtiğini anladı ve havai fişekçilere katıldı.Ne iş gerekse
yaptı fişek sardı,güherçile eledi,barut doldurdu,yemek yaptı bulaşık
yıkadı.Arkadaşlarını eğlendirdi.Herkesin sevdiği güldüğü bir adam oldu.Çevik
bedeni akrobat başının da dikkatini çekti. Kimi zaman akrobatlarla
gösterilere çıktı,komik meşrebi ile bu kolun her zaman aranan bir neferi
oldu. Şekip Davaz, tarihin sivil kahramanlarına cebinden çıkardığı
bir aynayı tutarken, bir ütopyayı da da yüreğinde taşıyor:İstanbulda
kurulacak bir Şenlik Müzesi.Aynalarla çevrili,seslerle, efektlerle
renklendirilmiş ve hokkabazlarının tümünü bir arada sergileyebileceği
bir müze. Londra'daki Mademe Tusaud ya da Paris'teki Grevin müzelerinin
bizim geçmişimizle yüklü, çağdaş biçimde tasarımlanmış farklı bir araya
gelmeyi bekliyor.